Doç. Dr. Giritlioğlu: İstanbul afetlere açık hale getirildi
Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilde yıkıma yol açarak 39 binden fazla kişinin ölümüne neden olan depremlerin ardından İstanbul’un olası büyük bir depreme hazır olup olmadığı da tartışma konusu oldu.
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Doç. Pelin Giritlioğlu, İl Çevre Planında İstanbul’un 2030 yılına kadar nüfus eşiğinin 16 milyon olarak belirlendiğini hatırlatarak, “Bu, 2030 yılında bu şehrin 16 milyon olması planlanıyor. “Alınan mekansal kararlar aslında mevcut nüfus için yeterli değil. Kaynak paylaşımının sorunlu olduğunu söylememiz gerekiyor.”
‘ÜÇ CANLI FAY HATTI 2 MİLYON NÜFUSU YÜKLEYECEK’
Birgün’den Havva Gümüşkaya’ya konuşan, Planın olduğu gibi kalmadığını ve ‘mega’ projelerle defalarca delindiğini vurgulayan Giritlioğlu, “Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu, Avrasya Tüneli ve son olarak Kanal İstanbul Projesi… Bir 2 milyon nüfusu canlı üç fay hattı üzerine yığacak olan proje. Projeden bahsediyoruz. Bir yandan depremle mücadele edelim diyoruz, diğer yandan deprem ve diğer afet risklerini artıracak kararları hayata geçiriyoruz. Planı delip geçerek riskleri artırıyoruz” dedi.
‘RANT POLİTİKASI BÜTÜN ŞEHRİ ŞEKİLLENDİRİYOR’
Giritlioğlu, kamusal alanların dönüşümüyle birlikte şehrin afetlere karşı daha dayanıklı hale geldiğini belirterek, acil toplanma alanlarının dönüşümü hakkında şunları söyledi:
“Alışveriş merkezleri ve konutlara tahsis ediyoruz. Yeşil alan bırakmıyoruz, millet bahçesi diye bir şey icat ediyoruz. Yerleşik alan olarak koyduk. Rant siyaseti tüm şehri şekillendiriyor. Maalesef plan dediğimiz şey bunun gölgesinde kalıyor… Kenti daha dirençli hale getiriyoruz.”
‘DENGELİ NÜFUS POLİTİKASI GEREKLİ’
Maraş depreminden sonra iç göçün başlaması da İstanbul’un nüfus yoğunluğunu artırdı. İstikrarlı nüfus dağılımı açısından bir politika uygulanması gerektiğini belirten Giritlioğlu, “Türkiye’de sadece erken Cumhuriyet döneminde nüfusun istikrarlı dağılımı için bir politika geliştirildi. Devlet eliyle küçük ve orta ölçekli şehirlerde fabrikalar açıldı. O dönemin Nazilli ve Ereğli gibi küçük kentleri, dönemin en hızlı büyüyen kentleri oldu. Böylece küçük şehirlerde yaşayanlar, büyük şehirlere göç etmeden yaşadıkları yerin yakınında iş buldular. Bu, ülke içindeki nüfusu dengeleyen bir politikaydı. 1945’ten sonra bu politikadan vazgeçildi. İstanbul’da sanayileşme ile birlikte başlayan kontrolsüz bir göç yönetilememişti. Sonuç olarak, devlet piyasadan tamamen çekildi. Pazarı gecekondu mafyalarına, müteahhitlere ve arazi spekülatörlerine bıraktı.”
‘ENDÜSTRİNİN DELLENMESİ GEREKİYOR’
Bölge planlaması yapılması gerektiğini belirten Giritlioğlu, sektörün seyreltilmesi gerektiğini belirterek, “Acil olarak İstanbul’dan yükü almamız gerekiyor. Bu, sırtında ne kadar yük yürürse, o kadar çok acı çekeceği anlamına gelir. Ve ekonomi çökerse ülkede bize ne olacağını bir düşünün! Bu nedenle bölge planlama anlayışı içinde yatırımların yatırımın olmadığı bölgelere kaydırılması gerekmektedir. Böylece tam tersine bir göç başlayabilir. Orada yaşayacak sanayi işçilerinin yaşam alanlarının düzenlenmesi için plan ve tedbirlere ihtiyaç olduğunu hatırlatmak isterim. Büyük bir yeniden yapılanma saldırısına ihtiyacımız var. Bunu ülke çapında da düşünerek yeniden planlamamız gerekiyor. Kaynaklarımızı yeniden paylaşmamız gerekiyor.”
‘FELAKET EVRİM YOLU YOK’
Üretimin merkezinde bir afetin olması, insani yardımın ulaştırılması açısından da riskler taşımaktadır. Hatay Havalimanı’nın zarar görmesini örnek olarak veren Giritlioğlu, üçüncü havalimanının riskli bölge olduğunu hatırlattı. Kentin erişilebilirliğe hazır olmadığını belirten Giritlioğlu, “Afet tahliye yolları yok. Şehirlerimizde kaliteli güvenli afet tahliye yolları mutlaka düşünülmelidir. İstanbul’un orta caddelerini düşünün, dar yollar sıradan zamanlarda araç geçmekte zorlanıyor. Bir depremde bu yolların tamamı kapanacak. Bu yolların kapanması, depremde zarar görenlere ulaşmanın daha zor olması ve muhtemelen hiç ulaşılamayacak hale gelmesi anlamına geliyor. Bu nedenle geniş alternatifli yollara ihtiyacımız var. İlk depremde yarılacak yollardan bahsetmiyorum. Kamusal alanlar çok değerlidir. Kamusal alanları dönüştürdük. İstanbul’da sarsıntı toplanma alanı kalmadı. Bu alanların yeniden şehre kazandırılması gerekiyor. Kanunen toplanma yeri ilan edilen yerler İstanbullulara iade edilmelidir” dedi.
‘YARALILARIN EĞİTİMİ İÇİN HASTANE YOK’
Devlet hastanelerinin değerine de değinen Giritlioğlu, şehir hastanesi modeliyle şehir hastanelerinin kapatıldığını vurguladı. Şişli Etfal örneğini veren Giritlioğlu, “O bölgede bu kapasitede tek bir hastane yok. Deprem olduğunda o bölgede yaralıları eğitebileceğimiz bir hastane yok” dedi. “Mantığı ne, şehirdeki hastaneleri kapatalım, şehrin dışına büyük bir hastane yapalım. O da çöktüğünde ne yapacaksın?” Giritlioğlu, insanların seçimsiz kaldığını sözlerine ekledi.